top of page

Hayal Kırıklığı Üzerine...

  • Yazarın fotoğrafı: Yasenya Ceylan Ayseli
    Yasenya Ceylan Ayseli
  • 4 Nis 2021
  • 3 dakikada okunur

Hayatımın merkezindeki ben mi, yoksa merkezime benim dışımda konumlandırdıklarımın merkezden uzaklaşması mı bu hayal kırıklığını yaratan? Peki, çocukluk dönemiyle bir ilgisi olabilir mi bu duygu yoğunluğunun?

ree


Son zamanlarda üzerine çokça düşündüğüm bir duygu var: baş etmesi güç ama bir o kadar da doğal bir duygu olan "hayal kırıklığı". Hepimiz çok farklı yaşıyoruz, çok farklı deneyimliyoruz duygularımızı ve başımızdan geçen yaşam olaylarını. Her bir duygunun ne kadar insana özgü olduğunu bilmekteyiz, fakat bazen olumsuz duygularımızın yükü sırtımızda ve yüreğimizde ağırlık yapmaya başladığında bu duyguyla nasıl baş edeceğimiz konusunda aklımız karışabilir.


Merkezlenmek, "kendimizi merkeze almak" konusu üzerinde biraz düşünelim... Çünkü hayal kırıklığının temelinde yatan aslında merkeze kimi/neyi konumlandırdığımızla ilişkili olabilir; ve bu durum çoğu zaman çocukluğumuzda yaşadığımız deneyimler ile de bağlantılı olabilir. Çünkü merkeze kendimizi konumlandırmadığımız her bir hayal aslında ucunda biraz hayal kırıklığı barındırabilir...


Peki tam olarak nedir hayal kırıklığı? Bir hayalin kırılması, yıkılması veya yok olması olarak tanımlayabilir miyiz? Bir hayal neden yok olur ya da nasıl yok olur? Ya da gerçekten yok olabilir mi? Peki bu durum neye bağlı olarak gelişir?


Özellikle okul öncesi döneminde, 3-6 yaş aralığında, kendi kimliğimizi oluşturma çabasını yoğun olarak deneyimleriz. Ebeveynlerimizden ayrışmaya çalıştığımız, sınırlarımızı belirlemek istediğimiz, varlığımızı hissettirmek istediğimiz, "bende buradayım", "beni de görün" ihtiyacında olduğumuz bir dönemdir. Oyunla birlikte hayal gücümüzü kullanırız, hayatı oyunda prova ederiz. Gözlemlerimizi taşırız oyuna, duygularımızı çalışırken, aynı zamanda düzenlemeyi de öğreniriz. İletişimde kalırız çevremizle ve kendimizle. Bizi biz yapan özelliklerimizi ve diğer insanları fark etmeye başlarız.


Peki kendi özgün benliğimizin farkına varmaya attığımız bu ilk adımlar esnasında, yetişkinlerin sürekli olarak "uyumlanma" beklentisi içinde olmasının hayatımızın merkezine fark etmeden de olsa kimleri veya neleri koyduğumuzu etkiler mi? Koyulan sınırlar güvenli alanımızı mı oluşturmakta yoksa sadece yetişkinlerin beklentisini karşılama ve onay alma çabası ilişkisi içinde mi devam etmekte? Bu süreçte çocuğun koşulsuz uyum sağlaması konusunda beklentilerini arttıran ebeveynler ve kendini sürekli olarak kanıtlama çabası içinde olan çocukların ilişkilerinde inatlaşma sürecinin ileriki dönemlerde hayatımızın merkezine kimi konumlandırdığımızla bir ilişkisi olabilir mi?


Tabii ki çocuk yetiştirme tarzımız bir şekilde geçmişten getirdiğimiz anılarımızın, bizim ihtiyaçlarımızın, belki de görülme ve duyulma ihtiyacımızın, deneyimlerimizin, etkileşimlerimizin birer bütününü oluşturmakta. Fakat, bu ihtiyaçlarımızı ne kadar çocuklar üzerinden gidermeye çalışırsak, aslında kısır bir döngü başlatmış oluyoruz. Hayatın merkezine kendini değil, diğerlerinin hayallerini, beklentilerini, düşüncelerini ve doğrularını konumlandırdığımız her saniye, kendi merkezimizden, bizi biz yapan hislerden, hayallerimizden ve yaşanabilecek onca deneyim ve tecrübeden kendimizi uzaklaştırmış oluyoruz.


Bu nedenle merkezde kendi benliğimiz olmadığı sürece, yaşadığımız hayal kırıklığının en yaralayıcı bölümü aslında başkasının kurduğu hayali ayakta tutmaya çalışarak ve gerçekleşmediğinde ise bir başkasının hayalini gerçekleştirememenin ağırlığını deneyimliyor olmamız olabilir. İşte asıl güç olan durum kendi hayal kırıklığımız değil, kendi hayal kırıklığımız dahilinde ayrıca bir başkasının hayalinin kırıklığını deneyimlemek...


Bu nedenle, bir kağıt parçası, uçak olabilir bir çocuğun hayalinde. Bir kutu bir telefona dönüşebilir veya elimizle tutmadığımız, gözümüzle görmediğimiz herhangi bir şey oyuna dahil olabilir... Bir çocuğunda "hayır" demeye hakkı vardır ve bazen ondan beklenileni gerçekleştirmemesine... Hayal ettiğimiz her şey gerçekleşebilir ve aslında çocuklar oyunda bize tamda bunu kanıtlamakta... ama biz yetişkinlerin her şeyin altında bir mantık arama çabası, maalesef çocukların uçsuz bucaksız hayal güçlerine konulan birer sınır ve belki de hayal kırıklığının başlangıç noktası olabilmektedir.


Merkezimize kendimizi konumlandırmak aslında çocukken yaşadığımız deneyimlerde gizli. Bu nedenle, çocuklar ile kurduğumuz iletişimde kendi kimliklerini oluşturmalarına destek verdiğimiz bu yolculukta, çocuğa kendi benliğinin aynalamasını yapmak önemli. Çizdiği sınırlara saygı duymak, duyguya müdahale etmeden davranışa müdahale etmek, kendi özsaygısını arttırmak adına yararlı olacaktır. "Bunu yaparsan, .... izin veririm", "Yapmazsan.... olmaz", "Bir daha seninle oynamam", "Sen böyle yaptığında ben çok üzülüyorum", "Anneyi babayı üzme" gibi ve benzeri cümleler çocuğun merkezinden uzaklaşmasına ve özsaygısının azalmasına neden oluyor olabilir. Unutmayalım ki ancak kendine değer veren biri, bir diğerini de değerli görür. Fakat, bunu narsistik eğilimlerle karıştırmamak önemlidir. Merkezde sadece kendisini tutan ve çevre ile uyumlanmakta zorlanan bir birey de, yapılan bir davranışı kendine yapılan bir saygısızlık olarak görebileceği gibi, karşı tarafı suçlama eğilimine gidebilir ve kendi doğrularını kabul ettirene kadar çevresindeki insanları suçlayabilir veya yetersiz hissettirebilir. Çocukluk döneminde yetersiz hissettirilen bireylerin, yetişkinlik dönemlerinde bu durumu çevrelerine yaşatmaları muhtemeldir. Çünkü olumsuz duygularla başa çıkabilecek iç kaynakları aslında yeterli değildir. Hayal kırıklığı da buna dahil.


Bu nedenle, gerçek kabul, ebeveynler ile başlar, ama sınırlar ne kadar net, duyguya müdahale ne kadar minimal düzeydeyse kişi kendini konumlandırdığı merkezinden, diğer insanlarında bir merkezi olduğunu benimseyerek ve buna saygı duyarak yaşamsal yolculuğuna devam eder.


Sözün özü, kurduğumuz hayallerin bizim için önemine dikkat etmeliyiz. Bir başkasının hayalinde miyiz yoksa gerçekleşmesini istediğimiz ve kendi kurduğumuz hayalde mi başroldeyiz bunun üzerine düşünmek önemli. Bu yolculuk ne kadar bize özgüyse, bizimle birlikte bu hayali deneyimlemesini istediğimiz kişiler veya durumların değişmesi de o kadar az hayal kırıklığı deneyimlememize olasılık sağlar; çünkü merkezde hala biz varızdır ve merkez değişmediği sürece hayal kırıklığının derecesi bir o kadar azalır... Ve çocukluk döneminin, duygularımızı nasıl düzenlediğimiz ile ilişkisi ayrıca bu nedenle önemlidir.



Uzm. Psk. Ceylan Ayseli








Yorumlar


bottom of page